Ana Sayfa Blog Yazı detayları
UHUD BİZİ SEVER BİZ DE UHUD’U SEVERİZBookmark and Share



1386 yıl önce bugün gerçekleşen Uhud Savaşı'nı bugün nasıl biliyoruz, nasıl tanıyoruz? Asırlar önce Bedir’in Aslanları Uhud’da zorlu bir sınav verdiler. 70 Sahabe-i Kiram şehitlik makamına ulaşırken; geride kalan ise Sevgiler Sevgilisi’nin hüzün dolu bakışlarıydı.


Uhud’da Hazreti Vahşi vardı. Savaş meydanında gözleri Hazreti Hamza’yı arıyordu ama belki de aradığı tövbeler tövbesiydi. Uhud, bir lahzada sevinçti, pişmanlıklardı, Ayneyn tepesinde Abdullah Bin Cübeyr’in mücadelesiydi, Ebu Katade’nin yüreğiydi, Enes Bin Nadl’ın gözyaşlarıyla şehit olma aşkıydı, Hazreti Hamza’nın parçalanan bedeniydi, Kab Bin Malik’in “Allah’ın Habibi Yaşıyor” müjdesi ve dahasıydı…

Yolumuz Uhud’du. Efendimiz (s.a.s.) yakuttan değerli dişinin düşürülmediği, mübarek kanların ise asırlar sonra bile taze kaldığı, buram buram Nebiler Nebisinin koktuğu yere gidiyorduk. Cibril-i Emin’in, “Yere düşmesin Hazreti Muhammed’in dişi” diyerek kâinata Hazreti İsmail’in boğazına dayanan bıçaktan daha hızlı teşrif ettiği yere gidiyorduk. Şimdi Ümmeti Muhammed’e Uhud gününü sormalıydık. Mekke’den Medine’den havadisler almalıydık… Uhud denilince akla ne geliyordu merakta ediyorduk. 70 şehidimizin, gazilerimizin ve unutulmayan vahşetin adı olan Uhud günü bize neleri çağrıştırıyordu? O mübarek sahabe-i kiramın ismini futbol, basketbol takımlarındaki isimleri ezberleyebildiğimiz gibi ezbere biliyor muyduk? Peki ya ayıp mıydı o mübarek isimleri bilmemek, tanımamak? Utananlara, keşke diyenlere, can feda edenlere ve hüzün dolu gözlerle “Efendim” diyenlere şahit olduk. Söz hakkı tanıdık ve bizzat sorduk.

Ayşegül Eman/Mekke

Mekke-Medine’de Suud hükümetine bağlı gezi rehberi olarak görev yapıyorum. Uhud dağı ise bizlerin sıklıkla uğradığı gözyaşlarıyla o gün ki hadiseleri anlattığımız hüzün dolu bir yer. İçimizi sızlatıyor Uhud. Bir yandan her geldiğimde içim sızlarken, diğer yandan gözlerim kamaşır buralarda. Görevim gereği Hanım kafileler erkeklere nazaran daha az olduğu için Uhud dağını sıklıkla gezdiriyor ve her bir bölümde yaşanan olayları aktarmaya çalışıyoruz. İlk görevse o mübarek 70 şehidin adını ezberleme ödevi oluyor. Çünkü o isimleri bilmek zorundayız. Şehit kanlarının ilk günkü gibi taze kaldığı bir yerde kim şehit olmuş bilmeliyiz. Elinize aldığınız her bir taşta hangi şehidin kanı var bilemeyiz ama o savaş meydanında kimler vardı bilmeliyiz. Allah görmek isteyen herkese nasip etsin buraları.

Abdullah Ahmedoğlu/Mekke

Uhud’a gittiğim de Cenab-ı Allah ve Hazreti Peygamberimize itaat etmenin ne kadar önemli olduğunu hissediyorum. Sahabeler indikten sonra ganimetleri toplamak için birçok şehit kaybettik. Oradan aldığım ders Cenab-ı Allah ve Hazreti Peygamber ne emrediyorsa onu soruşturmadan yerine getirmek lazım. Hikmetini öğrenebilsek elbet daha güzel olur ama öğrenemiyorsak dahi Allah’ın emir ve yasaklarını yerine getirmek zorundayız. Uhud savaşında vazgeçmek yoktu, direniş vardı ama Uhud’a her gittiğimde şu iki dersi tekrarlarım: 1) İtaat etmek 2) Hiç vazgeçmemek.

Demet Tezcan/Kayseri

Uhud denildiğinde Uhud’da yaşananlara bakıldığında gerek Müslümanlar gerekse müşrikler cephesinde savaş stratejine dair aklın her yolunun denenmesi ve insan olmanın unsurlarını; sebatı, mücadeleyi ve tabi zafiyeti görürsünüz. Tarih boyunca sebeplerinden ziyade neticesine baktığımız bir savaştır Uhud Savaşı. Yetmiş yârân ve onların şehadete varıncaya kadar ortaya koydukları kararlılık… Yetmiş yârân içinde de ilk akla gelen şehidlerin efendisi Hz. Hamza’dır diye düşünüyorum. Uhud ziyaretimde öylesine bir sabırsızlıkla ve görme arzusuyla doluydum ki Uhud’a varırsam Hazreti Hamza’yı ve diğer sahabeyi orada bulurmuşum gibiydi. Varıp vasıl olduktan sonraki duygularım ise bambaşkaydı. Uhud şehidliği karşımda, okçu tepesi yan tarafımda. Biraz önce gelsek, biraz acele etsek yiğit Hamza’yı ölümün üstüne yürürken yakalarmışız gibi, Mekke’nin yakışıklısı Musab bin Umeyr’i, meleklerin yıkadığı Hanzala’yı, işkenceden geçmiş vücudu tanınmaz olmuş Enes bin Nadr’ı ve diğer yetmiş yaranı biraz önce gelsek yakalarmışız gibi… Hasretle demir parmaklıklarına yaslanıp içeriye baktığım demir kapısına bağlanmıştım ta yüreğimden… Biliyordum layık olmadığımı içeriye… Yunus gibi eşikte başım kulluğumun zerre zerre idrakiyle, delicesine bir duaya durmuştum gözyaşı sağanağı içinde “Yarab! Şurda bahtiyar bir kum taneciği olsam, ot olsam, Musab’ın ayaklarını örtsem, toprak olsam çiğnese Uhud’un sevdalıları… Ya Rab! Ne olur, ne olur şurada toprak olsam…”

İbrahim Tepe/İstanbul

Uhud eşittir kahramanlıktır benim nazarımda. Kahramanlığı dillere destan o güzide sahabe Efendilerimiz. En önde Hazreti Hamza! O mübarek şehidi Dursun Ali Erzincanlı'nın şiirlerinden tanıdım ve "yürüyüşünün heybetini" düşünürdüm. Uhud'a kadar Efendimiz (s.a.v)'in biricik amcası olmasının yanı sıra zahirî koruyucusu olması. Hem madden hem manen Nebi-i Zîşanın yanında… Uhud evveli Bedir'in şanlı kahramanı ve Uhud harbinde şehadeti bile kahramanlık öyküsü. Onun gibi olmak zor ama şimdinin Hamza'ları nefsi ile mücadele halinde. Nefsine dur diyebilen ve nefsiyle savaşabilen Hamza yürekli gençler olabilmeyi cümlemize nasip etsin Mevlam.

Yavuz Yıldırım/İstanbul

Öncelikle Allah Celle Celaluhu ölmeden Uhud’u görmeyi nasip etsin. Efendimiz (s.a.s.) kanayan yanağı uğruna keşke canım feda olsaydı. Uhud günü 70 sahabenin şehit olduğu bir savaştı. Zorluydu ama kutsaldı. Yılmak yoktu bu savaşta. Bedir’in cesareti vardı o mübarek insanlarda. Ama içlerinden biri vardı ki, o sahabe benim örnek aldığım şahsiyetlerden biriydi. Abdullah Bin Cübeyr ne güzel bir sahabe, okçu ve siper… Cihat ruhu taze ve duru bir sahabe… Mağlub olmadık biz bu savaşta aksine kazananlardan olduk. Efendiler Efendisi gelmeyen vahiy üzerine istişare ediyor ve rüyalar görüyordu. Ama mübarek zırhını giyince sözünden dönmüyordu. Karar savaşmak ve akıllara kazınılması gereken bir söz “Korkaklıkta ar ilerlemekte şeref var.” Şerefli mü’minler ve şehitler…

Resad Baser/Endonezya

Uhud’a dair yazacak tek söz; özlemim… Mübarek Efendimiz (s.a.s.) başta olmak üzere sahabe-i kiramın yaşadığı imtihanı içten bir şekilde algılayarak yaşamak olmalı.

Zeynep Nur İncekara/İstanbul

Uhud: kaybederek kazanmanın adresi. Allah’ın aslanlarıyla anlattığı hayati bir ders. “Ne olursa olsun konumunu koru!” uyarısı. Tasavvurlarının içinin Hakk ile dolduğu, çarpık tasavvurların isyanla ayrıldığı meydan. Eşyaya yüklenen mananın Rasûl dilinden döküldüğü yer: Biz Uhud’u severiz, Uhud da bizi. Allah bizlere, Mus’ab gibi, varlığımızla Rasûl’ü, yani gösterdiği yolu korumayı, ömür Rabbine vefa edince vazifeyi ardımızdaki meleklere devretmeyi, “Ne kadar da Muhammed’e benziyor!” denilecek bir ömür yaşamayı; Hanzala gibi, “Allah” denince koşmayı, samimiyetle ona tertemiz varmayı; Hamza gibi aslan olup boynumuzu bir tek O’na eğmeyi; Rasûl’ün mübarek dişi gibi bir parça kırılıp, nesillerce yüreklere zikir olmayı; talebeleri bile hoca olan Rasûl gibi, vakur duruşu her daim koruyabilmeyi nasip etsin.

Cihat Uçar/İstanbul

Uhud denilince aklıma ilk olarak Peygamber Efendimizin can amcası Hazreti Hamza’nın aslan gibi kılıcına sarılıp küfür ordusuyla cenk edişi ve sonra şehadeti geliyor. Sonrasında Dursun Ali Erzincan’lının şiirinden şu kelimeler düşüyor aklıma: “Göz göze ve diş dişe. Uhud'da yiğitler var. Evet, onlar yiğitlerimizdi. Onlar şehadet şerbetini içip ölümsüzlüğü tattılar ve Efendimizin emirlerine uymayıp ganimet için savaş meydanına koşan okçular… Bu olaydan sonra ise İslam ordusunun yenilgisi… Fakat bu yenilgi daha sonra yeni fetihlerin müjdecisiydi.” Kısaca Uhud’u üç kelime ile anlatırım: Şehadet, ganimet ve sadakat..

Meryem Beyza Memiş Kanlıoğlu/Kayseri

Uhud denilince içim titrer, hüzün duyarım. Hüznüm Efendimiz (s.a.s.)’i üzdüklerindendir. En sevdiği insanlardan olan amcası Hazreti Hamza'yı vahşi'ce öldürdüklerindendir. Allah'ın aslanına kıydıklarındandır. Uhud denilince Efendimiz'in önünde kalkan olan sahabeler gelir gözümün önüne. O'nu korumak için kolunu kaybeden Hazreti Talha, okların Efendimiz'e değil kendisine gelmesi için dualar eden Sa'd bin Ebi Vakkas, Hamza'nın parça parça bedenini görüp “Allah yolunda böyle fedakârlıklar gerekir” diyerek teslimiyetini gösteren Safiyye; kocasının, babasının, kardeşinin öldüğü söylenildiği halde “peki Resulullah?” diye sürekli onu arayan Ensardan bir annemiz... Uhud’da yaşanılan her şeyden ibret alabiliriz. Uhud denilince mutluluk da duyarım. Vahşi'yi düşününce mutlu olurum. Hazreti Vahşi, En Sevdiğinin, en sevdiğini öldürüp onu üzdüğü halde Rabbimin affettiği Vahşi… Çocuklarımıza anlatabileceğimiz en güzel örneklerden biri olduğunu düşünüyorum. Ne kadar büyük günah işlemiş olursak olalım bizi affedecek bir Rabbimiz var. Uhud’a yaşanılan olaylarda örnek alınabilecek en güzel hallerdir.

Abdurrahman Mıhcıoğlu/Newyork

Uhud denince aklıma evvela, Abdullah b. Cahş ile Sa'd b. Ebî Vakkas'ın dualaşmaları geliyor. Hani harpten önce bir kenara çekiliyorlar da Rabbimize dua edelim diyorlar. Sa'd da; "Ya Rabbi! Düşmanla karşılaştığımızda karşıma çok kuvvetli ve zalim bir kimseyi çıkart, birbirimizle savaşalım, sonra onu öldürüp üzerindeki silah ve ağırlıklarını alayım!" diye dua ediyor ve Abdullah b. Cahş'da Sa'd'ın bu duasına, "Amin!" diyor ve devamla o da şöyle dua ediyor: "Ey Allah'ım! Benim karşıma güçlü kuvvetli bir kimseyi çıkart ki şiddetle bana hücum etsin. Senin rızan için onunla mücadele edeyim ve en sonunda o beni mağlup edip burnumu ve kulaklarımı kessin. Mahşer günü bana burnumun ve kulağımın niçin kesildiğini sorduğunda ben de; "Ya Rab, senin ve Resulünün uğrunda onları kaybettim" diye cevap vereyim ve sen de, "Doğru söyledin" diyesin. Sa'd, Abdullah b. Cahş'ın duası için, "Onun duası benimkinden hayırlıydı" buyuruyor ve Rabbi Teâlâ’nın müminler için imtihan olarak takdir ettiği Uhud'un akabinde Abdullah b. Cahş'ı, burun ve kulakları kesilmiş bir halde bulduğunu beyan ediyor. Bu hadise unutulmaz…

Abdullah Uçar/İstanbul

Derin bir hüzünle ve utançla belirtmeliyim ki Bedir'de ve Uhud'da şehid olan kardeşlerimizin isimlerini bilmiyorum. Ve dolayısıyla onları kendime örnek alacak kadar tanımıyorum maalesef. Eksikliklerimi fark etmeme vesile olduğunuz için Allah sizden razı olsun. Bunun yanında Uhud'a dair düşüncelerimi sorarsanız, bir kaç şey söylemek isterim. İnsanlar davalarını samimiyetle benimsediğinde savaşta sayıların ve diğer teknik koşulların hiçbir öneminin kalmadığının ve azınlık bile olsak galibiyetin her zaman mümkün olduğunun kanıtı olarak Bedir'i anladım. Bu düşünceler ömrümde beni hep cesaretlendirmiş, ümitsizliğe kapıldığımda yüreğime şifa olmuştur. Akabinde Uhud;, teknik koşullar ne kadar yeterli olursa olsun kibre ve gurura dair düşüncelerle girilen bir savaşta savaş komutanının Peygamber (s.a.s.) olmasının dahi mağlubiyetin önüne geçemeyeceğini anladım. "Bedir'de nasılsa müşrik ordusunda zaferi elde edenlerden olduk, bu savaşta daha iyi bir konumdayız. Zafer elbet bizim olacak, Peygamber ve Allah bizim yanımızda" diye düşünen zihnin Allah'a güvenin önüne kendi egosunu geçirmiş olduğu için mağlubiyetle sonuçlandı. Yani Uhud'u hatırladıkça, hiçbir zaman kendimi yeterli görmemem gerektiğini ve her zaman yalnızca Allah'ın yardımını ummak gerektiğini düşünürüm.

M. Sami Tayla/Medine

Medine-i Münevvere’de özel olarak rehber ve tercümanlık yapıyorum. Uhud’u anlatmak zordur, bu sebeple ben kısada olsa kafiyeler şeklinde birkaç malumat ile anlatmak istiyorum.

Öyle sevildin güzeller güzelinin gönlünde,

Döküldü mısralar o mübarek dudaklarından

Yarıldığı günden beri bekler durur Uhud Efendisini,

Tek, anlamlı ve manidar…

Sevgide tek, cennette tek, yüreklerde tek, Uhud tek!

Ali imran suresi yer ayırır ayetlerinde o mübarek bağrında bulunan şehitlerine

Nice hadisler namelettirir Sevgili Efendisine

Harun aleyhisselam gölgesinde az bulunmamış ve merkadi vardır başının üzerinde

Kokusu vardır hala Efendimizin o mübarek Uhud bahçesinde

Hududunu çizer kuzeyden o belde-i tayyibenin

Hem de fesih ayeti nazil oldu Fesih Mescidinde

Mevlam haşr eylesin bizleri o mübarek gölgesinde...



http://www.dunyabizim.com/gallery.php?id=245





Hatice Tüfekci


http://www.dunyabizim.com/index.php?aType=haber&ArticleID=5927



    Puanlama sonucu puan (2,6)
    1     2     3     4     5    

Toplam (577) oy kullanilmis.

Yazar: Hatice TÜFEKÇİ
Tarih: 6.01.2012 02:45:41
Okunma : 5514

Toplam (0) yorum yapilmis.
 
 isim      mail (gizli kalacaktır)

Beni Hatırla
Bu yazıya hiç yorum yapılmamış.

© 2011 Copyright Hatice Tüfekçi