Ana Sayfa Blog Yazı detayları
EDEBİNDEN YILLARCA AYAĞINI UZATMADI Bookmark and Share



Asırların nadir yetiştirdiği büyük veli Mahmut Sami Ramazanoğlu'nun vefatının sene-i devriyesindeyiz. Onun ibretlik ev hali nasıldı?

Geçen yıl Medine-i Münevvere-i ziyaretimde; Cennet-ül Baki’de Fatıma Binti Esed ve Ebu Sa‘id el-Hudri Hazretlerinin yanına defnolunan Mahmut Sami Ramazanoğlu Efendi’nin de ismini zikrederek dualar etmiştik. Medine günlerinde Muhterem, Müellif Hocamızı yazmaya başladığım bu metni onun vefatının sene-i devriyesinde nihayetlendirmeye karar verdim. Bir cananın Rahmet-i Rahman’a vefa ile vefat edişini o mübarek evini, ev hallerini, Medine aşkını, sünnete olan bağlılığını; Mahmut Sami Ramazanoğlu İlim ve Kültür Vakfı’nda Hafız talebesi olan, o mübarek müstesna şahsiyeti tanımaya çalışan bir insan olarak sizlere kısa kısa anlatacağım.

Örnek şahsiyetlerden bihaber nesiller…

Halk dilinde ebeveynlerimizin klasikleşmiş sözleri vardır ki; hakikaten kör gözler, kör beyinler demekten kendimizi alamıyoruz. “Bu gençler kimi örnek alacak? Önlerinde güzel örnekler mi var ki?” gibi çiğ sözlerle onca âlimi, evliyayı, ilim adamlarını hiçe sayan insanlara gerçekten şaşıyoruz!
Belki de isimlerini biliyoruz ama tanımıyoruz. Hayatlarında ne yapmışlar, Kuran-ı Kerim’le muhabbetleri nasıldır? Sünneti nasıl ifa ederler, ölüm onlar için neyi ifade ediyordu? Hepsini de yeni çıkan şarkıları ezberlediğimiz gibi, sevdiğimiz filmin karakterlerini, sözlerini öğrendiğimiz gibi öğrenmek için çaba sarf ediyor muyuz?
Küçük yaşlarda hakiki hayatı bulan, gerçekten doğru yolda doğru adımlar atan, edebi yaşayışı ile öldükten sonra bile adından söz ettirip, birçok insanın da dimağlarında dirilmeye vesile olan örnek şahsiyetler kimlerdir? Onları tanıdığımızda hayatlarında neler bulabiliriz? Bu soruların cevaplarını ancak onların geçmiş yaşamlarını okuyarak tanıyabilir ve nesilden nesile aktarabiliriz…
Benliğimizi onların yaşayışları ile özleştirelim. Günümüzde adından çokça söz ettirecekken maalesef acı bir gerçek ki o mübarek insanlar unutuluyor ve yeni nesil bu güzel mümtaz, müstesna insanlardan da ne yazık ki bihaber.


Takvimlerde 12 Şubat günü

Mahmut Sami Ramazanoğlu Efendinin ölümü birçok insanın hayalidir belki de. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) yakın, yaşadığı gezdiği topraklarda, mübarek beldede olmak ve dünyanın dört bir tarafından gelen insanların Fatihalarını kucaklamak her insana nasip olmasa gerek. Zira Mahmut Sami Efendi’nin irşad hizmetlerini yürüttüğü, Şam’dan, Halep’ten sohbet halkalarına katıldığı o günlerde, Peygamber Efendimize olan bağlılığı daha da artmıştır. O zamanlarda ikrar ettiği şu sözler belki de ölmeden evvel Cennet-ül Baki’deki yerinin ayrılmasına vesile olmuştur. Yakınlarının dilinde Peygamber dostu Eyüb El Ensari Hazretlerine yakın bir mezar yeri almasını teklif edenler; Mahmut Sami Efendinin dilinden dökülen şu sözlerle cevap bulmuştur.“Mezar yeri tayinini insanların arzusuna bıraksalar idi, biz Cennet-ül Baki’yi Medine’yi isteriz” diyerek gönlünce olmak istediği yeri arz etmiştir.

Veliyi de bir aile yetiştirir

“Her şey ailede başlar.” diyerek dilinde tüy kalmayan büyüklerin anlatmak istediklerini Mahmut Sami Efendi’nin hayatında da bulabiliriz. Çok küçük yaşlarda ailesinden gördüğü terbiye ve üstün ahlak ile yol alan Merhum hocamız; sofra adabında, yürüyüşünde, konuşmasında, uyumasında-kalkmasında ve daha birçok halince sünnet-i seniyyeyi yaşamayı ailesinden öğrenmiş ve hayatına aksettirmişti. “İbadetin az ve devamlı olanı makbuldür Evladım!” sözleriyle ibadetinde itidalli yolda olmayı gösteren aile; Mahmut Sami Efendi’ye bir evlada verilebilecek en kıymetli bilgileri öğreterek onu gerçekten hakiki bir insan yolunda yürütmeye hazırlanıyorlardır. Aynı zamanda tahsiline de büyük önem gösteren aile, günümüzde “büyüyünce dini vecibelerini yerine getirir!” diyen çiğ sözlerle bezenmiş ailelerden çok farklı bir usulde Mahmut Sami Efendi’yi hem okul hayatında hem de Kurani yaşam hayatında destek olmuş, büyütmüşlerdir.
Hukuk Fakültesini birincilikle bitiren Mahmut Sami Efendi aynı yıllarda medrese eğitimi de tamamlamıştır. Birkaç yılda tamamlanması gereken ilim dergâh günlerini azimle 3 ayda bitiren Mahmut Sami Efendi; o yıllarda bulunduğu mahaldeki camilerde vaaz veriyor, insanları İslam’a davet ediyordu. Bazı zamanlar otobüste karşılaştığı arkadaşları “Bu sakal ne? Gerici üniversiteli” sözleriyle incitilmek istenen Mahmut Sami Efendi, zorlu yıllarda İslam’ı tebliğ ediyordu. Vazifesi ağırdı.

Vazifesinin iki veçhesi vardı

Vazifesinin birisi, insanlara Allah’ı tanıtma ve sevdirme çabası bir diğer veçhesi ise Allah’ın yaratmış olduğu insanlara kulluklarını öğretip, onları, “Allah’ın sevdiği kullar” haline getirmesi idi. Öylesine zor bir vazife altında olan Mahmut Sami Efendi; insanların sıkıntı ve çileleri, devrin şartlarına ve zorluklarına tahammülü bir de Allah’a karşı olan mesuliyeti onu oldukça yoruyordu. Bütün yorgunluklarına rağmen vazifesi itibariyle yorulmak dahi ona mutluluk veriyordu. Peki, ama o zamanlardan bu zamana değişen nesilde neler eksik? Doldurulamaz mı? İsmi unutulmaya yüz tutmuş âlimlerden istifade edemez miyiz? Onların hayatları ile günümüzde kaybolan tevhid eylemi, Allah korkumuz, Allah’ın rızasını kazanma maksadı, ölümle başlayan düğün günleri bizim yaşamımızda kaçıncı sırada yer alıyor? Düşünüyor muyuz? Evlatlarımızı nasıl yetiştiriyor, onları Allah’ın kulu olma vazifesine ne kadar yakınlaştırıyoruz? ‘Biz ne istiyoruz, amacımız nedir?’ sorularına cevaplarımızı küt diye verebiliyor muyuz? Onlar veriyorlardı…
Esasen biz günümüzde her şeyi çok çabuk elde etmeyi istiyoruz. Üniversite okumak istiyoruz; uzadıkça uzayan yıllar, mastırlar, stajlar gözümüzde büyüyor, vazgeçiyoruz. Yeni başladığımız bir işte hemen terfi etmeyi istiyor, amacımıza ulaşamıyorsak bundan da yüz çeviriyoruz. Kuran yoluna giriyoruz 6666 ayet-i celilenin hükmünü yerine getirememe korkusuyla Kuran’a küsüyoruz. Namaza başlıyoruz, hacetlerimizle süslenen dualarda yine amacımıza çok çabuk ulaşmayı istiyoruz, olmayınca namaza küsüyoruz. Biz milletçe zora gelemiyoruz sanırım. Başladığımız işi sonlandıramıyoruz. Çabuk istiyor, çabuk sıkılıyor ve çabuk bitsin istiyoruz. İyi ama tarihte böyle bir şey yok! Emekle elde edilen hayatlara âlimlerin, evliyaların, bilim adamlarının, sadıkların, salihlerin hayatlarına bir göz gezdirelim. Ne çileler, ne sıkıntılara göğüs germiş hayatlarla karşılaşacağız ve inşirah bulan gönüllerle…

Mahmut Sami Ramazanoğlu’nun nesillere örnek olan ev hali

Mahmut Sami Efendi’yi onu en yakınından anlatan insanların dilinde eşiyle olan muhabbeti ile tanıyoruz.
“Allah’ı çok zikreden kadın ve erkek” sözleriyle seslenen ve tatlı dil ile Rabia Hatunu teheccüd vakitlerine uyandıran Mahmut Sami Efendi; ev işlerine yardımcı olan, erkeğe düşen görevlerden ziyade hanımının da görevlerini üstlenen bir koca olduğu anlatılıyor.
Hanımına saygı duyan bir bey olan Mahmut Sami Efendi; nazik ve zarif üslubuyla hanımının gönlünde taht kurmuştur. İki cihanda beraber olmayı arzu etmiş, bu güzel ahlakıyla da örnek olmuştur.

Peygamber aşkıyla yanan kalbe uğrayan misafirler

Peygamber Efendimiz(s.a.s.)’e muazzam bir sevgi ile bağlanan Mahmut Sami Efendi; 1979 yılında Medine-i Münevvere’ye hicret etmiş ve o hasta olduğu günlerde ayaklarını hiç uzatmamıştır. Hatta ayaklarını kıvırarak oturup yattığından, dizleri bükülü bir şekilde kireçlenmiştir. 12 Şubat 1984 yıllarında vefatı esnasında sağ yanına dönük, dizleri bükük, dilince ayeti celile ile dar-ı bekaya uğurlanan Mahmut Sami Efendiyi, Hacı Musa Efendi gördüğünde:
“Mahmut Efendim edep üzere yaşadı; edep üzere vefat etti” demişlerdir.
Mahmut Sami Efendinin aile-i etrafından son nefesinde Abdullah bin Mes’ud, Veysel Karani Hazretleri, Hazreti İbrahim ve Cebrail a.s. kendisini ziyarete geldiklerini söylemiş ve onların durduğu yeri işaret ederek:
“Beni oraya indirin, namaz kılacağım!..” dediği söylenmiştir. Namaz kılışı ve uzun uzadıya dua edişini haşyetle seyreden aile; namaza aynı yerde teberrüken iştiyak ettiklerini de söylemişlerdir.

Allah dostunun gözyaşları

Mahmut Sami Efendi, devrinin getirdiği her acı zulme katlanmış bir gün olsun beşeri kalbe şikayetleşmediği tarihte her kitapta yer alır. Hanımı Rabia Hatun: “Mahmut Efendi derdini bana dahi söylemezdi, onun Rabbine olan arz-ı hali teheccüd vakitleri idi. Gözyaşlarıyla bezenmiş dualarını sadece Allah-u Teâlâ’ya havale ederdi.” Mahmut Sami Efendinin nazarında gözyaşı şu mısralarla anlatılıyor:
Gözyaşı, salihler için paha biçilmez manevi bir hazinedir.
Gözyaşı, kalbin hassasiyetine rakikliğine delildir.
Gözyaşı, salihin tekâmülüne bir işarettir.
Gözyaşı, Hak yolcusunun yegâne sığınağıdır.
Gözyaşı, nedamet manasını taşır ve Allah’a bir nevi tevbedir.
Gözyaşı, Hakk’ın merhametini tahrik ve merhametini celbeder.
Gözyaşı, yokluğa erenlerin saadet sermayesidir.
Gözyaşı, asinin kurtuluş ipidir, hülasa gözyaşı, vuslata erenlerin yegâne dayanağıdır.


Dostlarının nazarında Mahmut Sami Ramazanoğlu

Bizler Mahmut Sami Efendinin devrinde yaşamadık ama onun hayatını, sünnete olan bağlılığını ve Peygamber Efendimiz (s.a.s.) karşı olan aşkını, o yollarda verdiği cefayı okuyor ve hayatımıza aksettirmeye çalışıyoruz. Peki ama Mahmut Sami Ramazanoğlu’nu yakinen tanıyan can-ı gönül dostları onun için söylemişlerdi:
Gönenli Mehmed Efendi
"Öyle bir zata sahipsiniz ki bütün kâfirler bir araya gelse, gökyüzünden onu yere atsalar, yine ayakları üstüne düşer. Hiçbir kâfir ona bir şey yapamaz. Zira Cenab-ı Hak tarafından teyid edilen bir vazifesi vardır… Sami Efendi bu ümmetin en büyüğü idi başka ne söylense boştur."
Esad Erbilli Hazretleri
"Yeryüzünde melek görmek isteyen Sami evladımızın yüzüne baksın. Sami evladımın edebine melekler gıpta ederler. Mahviyeti benden fazladır.''
Bediüzzaman Hazretleri
Gençliğinde Esad Erbilli Hazretlerinden Kadiri dersi alırdı. Bir defasında Bediüzzaman gittikten sonra, Esad Efendi
“Bu genç, gençlere hizmetle görevli; İstikbalde gençlere iman davasında çok büyük hizmetler yapacak. Ama hala kendisi bunu bilmiyor, kendisine söylenmedi” dedi.
Abdülvehhab Es-Selâhi (Şam’da Halbuni Camii imam-Hatibi, Nakşibendî Meşayihinden)
“Şam ehlüllah diyarıdır. Ben bu mübarek zatı daima derin bir hayranlıkla temaşa ederim. Sebebi ise bütün güzel sıfatları üzerinde toplayan bu zât kadar Ebu Bekir es Sıddık meşrebinde bir insan görmedim.”
Muharrem Harrânî
Şam’da 1965 senesinde hacca giden bir topluluğa şunları söylüyordu:
“Siz Mahmut Sami Efendi’yi bilirsiniz. Ben arzı tanırım. Şarka, garba, kuzeye ve güneye bakıyorum. Bu üstaz gibi Muhammediyyü’l meşreb bir veli kimseyi göremiyorum. Bu zat asırlar içinde ender görülen bir yüce zâttır. Kadir ve kıymetini biliniz.”
Seyyid Şefik Arvasi (Sultanahmet Camii İmam Hatiplerinden, Bediüzzaman’ın talebesi)
“Ben yüzlerce meşayih gördüm. Fakat bu zata karşı sevgim başka”
Necip Fazıl Kısakürek (Konya’daki konferansı akabinde)
“Sami Efendiyi tanırım. İki kere elini öpme şerefine erdim. Sami Efendi gökten inen taze yağmur gibidir, idrofilli pamuk gibidir, yaralara konur, tedavi edilir.”


Medine-i Münevvere’deki evde asılı olan tablo

Medine-i Münevvere’de yakınlarının evinde bulunan bir tablo var ki; bu tablo gerçekten ziyaretçilerini bekliyor. Fotoğraf çekilmesinin yasak olduğu bu evde Mahmut Sami Efendi’nin Dar-ı Ukba’da son kelamı olan “Allah’ın selamı sizin üzerinize olsun, ne güzel kulluk yaptınız şimdi ebediyen cennetime giriniz.” (Zümer suresi, 73 ayet) ayetini okuduğu söyleniyor. Bu ayeti celilenin okunmasına şahit olan Ömer Kirazoğlu Hocamız, Ömer Muhammed Öztürk Hocamıza hitaben: “Ömerciğim, bu sözleri not et! Bak babam çok enteresan şeyler söylüyor, bu tebşiratlar çok mühim.” diyerek uyarıyordu. Konyalı Hattat Hüseyin Efendi, Mahmut Sami Efendi’nin son dünya kelamının bir ayet olduğunu öğrenince; ayeti celileyi hat haline getirerek yazmış ve hediye olarak Medine göndermiştir. Medine-i Münevvere’ye yolunuz düştüğünde bu evi ziyaret edip, Cennet-ül Baki’de Mahmut Sami Efendi’ye dualar etmeyi unutmayınız.

Maddi miras bırakmayan peygamberlerin manevi mirasçılarının yolunda olalım

Nasıl yaşarsak öyle öleceğiz, nasıl ölürsek öyle dirileceğiz. Bu bilinçte olup yaşayışımızı Kuran-ı Kerim Sünnetullah çerçevesi içersinde yaşamalıyız. Kurulu düzenimizin üstüne Kuranı sünneti değil, Kuranın sünnetin üzerine hayatımızı dizayn etmeliyiz. Beş vakit namazımız, kurani muhabbetlerimiz, yemek adabımız, misafir günlerimiz, evlatlarımıza, hanım ve beylerimize has zamanlarda Kurani muhabbetle beslemeliyiz ilişkilerimizi. Çünkü maddi miras bırakmayan Peygamberlerin, manevi mirasçıları böyle yaşıyorlardı…

Hatice Tüfekci
http://www.dunyabizim.com/index.php?aType=haber&ArticleID=5604





    Puanlama sonucu puan (2,6)
    1     2     3     4     5    

Toplam (614) oy kullanilmis.
Oy kullandiginiz icin tesekkur ederim.

Yazar: Hatice TÜFEKÇİ
Tarih: 6.01.2012 04:24:36
Okunma : 5251

Toplam (0) yorum yapilmis.
 
 isim      mail (gizli kalacaktır)

Beni Hatırla
Bu yazıya hiç yorum yapılmamış.

© 2011 Copyright Hatice Tüfekçi