Ana Sayfa Blog Yazı detayları
MİSK KOKAR O EV, O ŞEHİRBookmark and Share



Erciyes'in zirvesinden selamlar yükseliyor burada. 'Beş kurşunla şehit olan gencin şehridir burası' nidaları kuşatıyor dağları taşları.

Vurulmuş tertemiz alnından uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna ya Rabb! Ne güneşler batıyor…


Peygamberi bir rüyayla diriliyor mübarek bir kardeşimizin gönlü. Anlatıyor Şehit babası Ahmet Doğan’a ve ağlıyor. Sesi titriyor… Nefes almakta güçlük çekiyor ve “Furkan’ı” diyor. Susuyor… Şehit Furkan’ın susmaları gibi susuyor… “Furkan’ı gördüm! Peygamberimizle, şehitlerle beraber Cennet sofralarında oturuyordu. Nebiler Nebisi’nin sağ yanında Furkan’ı gördüm Ahmet ağabeycim. Mutlu, mesut ve bahtiyar… Olmak istediği yerde… Sükût ediyor Nebiler Nebisi’nin yanı başında… Peygamberim beni de davet edince o sofraya; icabet ediyorum. Furkan konuşuyor: “Annemin ellerini, yüzünü benim için öpüp koklar mısın?” diyor. “Elbette” diyorum. Alnı, Nebiler Nebisi’nin yanında nur ile parlıyor. Efendim (s.a.s.) parlıyor, o parlıyor. Vakarlı, zarif bir dokunuşla ikramlarda bulunuyor şehit sofrasında Furkan. Uyanıyorum. Elimde telefon sizi aradım Ahmet ağabeycim. Üzülmeyin kalbiniz, gönlünüz ferah olsun. Furkan çok güzel makamlarda…”

Şehit Furkan’ın edasıyla susuyoruz…
İlkin bizler de sustuk… Haykırdık içimizde avazımız çıktığı kadar ama onun kadar susmayı beceremedik… Her susmamızda ayetler nazil oldu kalplerimize. Ve cevap kıldı Rahmeti Rahman ayetleri “ ... Şüphesiz hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, benim yolumda kendilerine eziyet edilenlerin, çarpışanların ve öldürülenlerin kötülüklerini örtecek ve kendilerini altından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. Bu Allah katından bir karşılıktır. Karşılığın en güzel olanı Allah katındadır.” (Ali İmran, 3/195)
"Allah yolunda çarpışıp öldüren ve öldürülen mü'minlerden, karşılığı cennet olmak üzere, mallarını ve canlarını satın almıştır. Bu O'nun üzerine, Tevrat, İncil ve Kur'an'da vadedilmiş olan bir haktır. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterebilen kim vardır? Şu halde yapmış olduğunuz bu alışverişinizden dolayı sevinin. İste büyük kurtuluş budur." (Tevbe suresi, 111.ayeti celile)
Büyük kurtuluşa eren şehitlerimize Fatihalar ile…
Furkan’ı Ahzab dağında buldum..
Zor geliyordu gözler önündeki vahşet, katliam… Saniye saniye izlemiştik gemide olup bitenleri. İsrail askerleri ocaklara ateş düşürüyordu. Elimiz kolumuz bağlıydı o seher vaktinde; içimiz, gözümüz gönlümüz kan ağlıyordu. Şehitler veriyorduk… Gül alnından vurulan şehitler… Şehadet şerbetini yudumlayan Peygamber Efendimiz (s.a.s.) elinden tutup semaya yürüyen şehitler…
Ertelenmesi güç planlarımız vardı o günlerde. Bizler umre yapmak için yollara düşerken, şehitlerimiz bir bir memleketlerine geliyordu. Onları Allah-u Ekber nidalarıyla karşılayamamanın verdiği bir hüzünle Medine’ye gidiyorduk. İlk uğrak yerimizse şehit toprağı Uhud oluyordu. Ahzab dağında nazil olan bir ayeti celile ile şehitlerimizi anlatıyorduk. Bakın birkaç gün önce üst üste verdiğimiz şehitler için bu ayeti celile tekrar tekrar nazil oluyor gönüllerimizde diyorduk. Yürekler titretiyordu Allah’ın kelamı, Ahzab dağında Uhud günü gibi yankı yapıyordu ayeti Celileler. Ruhları Huzur-u Pak’e sunulan nice şehitler için Allah (c.c) şöyle diyordu: “Mü'minlerden öyle yiğitler vardır ki, Onlar Allah'a verdikleri sözde sadakat gösterdiler. Onlardan bazıları şehit oluncaya kadar çarpışacağına dair yaptığı adağını yerine getirdi. Kimisi de şehit olmayı bekliyor.” Ahdinde sadık olan şehitlerimiz ve özlemle bekleyenler…
Emiroğullarından Şehit Furkan Doğan? Burda!
Evet, burada Şehit Furkan Doğan! Dua edilen bütün gönüllerde… Güzellikle, hayırla anılan her kalpte… Şehit olmayı arzulayanların dualarında… Cenab-ı Allah’ın sözünde:“Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanmayın. Aksine onlar diri olup Rableri katında rızıklandırılmaktadırlar. Allah'ın lütfünden kendilerine vermiş olduklarıyla sevinç içindedirler ve arkalarından henüz onlara kavuşmamış olanları, kendilerine bir korku olmayacağı ve üzülmeyecekleri üzere müjdelerler.” (Ali İmran suresi, 169-170. Ayetler)
Müjdeler dağıtıyordu Nebiler Nebisi gelmiş geçmiş, gelecek ümmetlerine. Nasiplenenler ise çoktu. Nice Furkanlar Şehitlik makamına ulaşmayı arzu ediyordu. Ölmeyi değil diri olmayı, arkalarından dualarla yad edilmeyi niyaz ediyorlardı. Cenab-ı Hak icabet ediyordu dualara... Alnından vurulan bir genç ömrünün baharında: “Allah yolunda Varım” diyordu. Dualarda isminin zikredildiği her yerde yeniden diriliyordu! Adı şehitti, gül alnından vurulan bir şehit! Cenab-ı Allah’ın adını ayrı bir zümrede haşreylediği bir şehit!
Divane bir gönüldü onunkisiŞehit Furkan’ın edasıyla susuyoruz…
İlkin bizler de sustuk… Haykırdık içimizde avazımız çıktığı kadar ama onun kadar susmayı beceremedik… Her susmamızda ayetler nazil oldu kalplerimize. Ve cevap kıldı Rahmeti Rahman ayetleri “ ... Şüphesiz hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, benim yolumda kendilerine eziyet edilenlerin, çarpışanların ve öldürülenlerin kötülüklerini örtecek ve kendilerini altından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. Bu Allah katından bir karşılıktır. Karşılığın en güzel olanı Allah katındadır.” (Ali İmran, 3/195)
"Allah yolunda çarpışıp öldüren ve öldürülen mü'minlerden, karşılığı cennet olmak üzere, mallarını ve canlarını satın almıştır. Bu O'nun üzerine, Tevrat, İncil ve Kur'an'da vadedilmiş olan bir haktır. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterebilen kim vardır? Şu halde yapmış olduğunuz bu alışverişinizden dolayı sevinin. İste büyük kurtuluş budur." (Tevbe suresi, 111.ayeti celile)
Büyük kurtuluşa eren şehitlerimize Fatihalar ile…

Furkan’ı Ahzab dağında buldum..
Zor geliyordu gözler önündeki vahşet, katliam… Saniye saniye izlemiştik gemide olup bitenleri. İsrail askerleri ocaklara ateş düşürüyordu. Elimiz kolumuz bağlıydı o seher vaktinde; içimiz, gözümüz gönlümüz kan ağlıyordu. Şehitler veriyorduk… Gül alnından vurulan şehitler… Şehadet şerbetini yudumlayan Peygamber Efendimiz (s.a.s.) elinden tutup semaya yürüyen şehitler…
Ertelenmesi güç planlarımız vardı o günlerde. Bizler umre yapmak için yollara düşerken, şehitlerimiz bir bir memleketlerine geliyordu. Onları Allah-u Ekber nidalarıyla karşılayamamanın verdiği bir hüzünle Medine’ye gidiyorduk. İlk uğrak yerimizse şehit toprağı Uhud oluyordu. Ahzab dağında nazil olan bir ayeti celile ile şehitlerimizi anlatıyorduk. Bakın birkaç gün önce üst üste verdiğimiz şehitler için bu ayeti celile tekrar tekrar nazil oluyor gönüllerimizde diyorduk. Yürekler titretiyordu Allah’ın kelamı, Ahzab dağında Uhud günü gibi yankı yapıyordu ayeti Celileler. Ruhları Huzur-u Pak’e sunulan nice şehitler için Allah (c.c) şöyle diyordu: “Mü'minlerden öyle yiğitler vardır ki, Onlar Allah'a verdikleri sözde sadakat gösterdiler. Onlardan bazıları şehit oluncaya kadar çarpışacağına dair yaptığı adağını yerine getirdi. Kimisi de şehit olmayı bekliyor.” Ahdinde sadık olan şehitlerimiz ve özlemle bekleyenler…

Emiroğullarından Şehit Furkan Doğan? Burda!
Evet, burada Şehit Furkan Doğan! Dua edilen bütün gönüllerde… Güzellikle, hayırla anılan her kalpte… Şehit olmayı arzulayanların dualarında… Cenab-ı Allah’ın sözünde:“Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanmayın. Aksine onlar diri olup Rableri katında rızıklandırılmaktadırlar. Allah'ın lütfünden kendilerine vermiş olduklarıyla sevinç içindedirler ve arkalarından henüz onlara kavuşmamış olanları, kendilerine bir korku olmayacağı ve üzülmeyecekleri üzere müjdelerler.” (Ali İmran suresi, 169-170. Ayetler)
Müjdeler dağıtıyordu Nebiler Nebisi gelmiş geçmiş, gelecek ümmetlerine. Nasiplenenler ise çoktu. Nice Furkanlar Şehitlik makamına ulaşmayı arzu ediyordu. Ölmeyi değil diri olmayı, arkalarından dualarla yad edilmeyi niyaz ediyorlardı. Cenab-ı Hak icabet ediyordu dualara... Alnından vurulan bir genç ömrünün baharında: “Allah yolunda Varım” diyordu. Dualarda isminin zikredildiği her yerde yeniden diriliyordu! Adı şehitti, gül alnından vurulan bir şehit! Cenab-ı Allah’ın adını ayrı bir zümrede haşreylediği bir şehit!

Divane bir gönüldü onunkisi
Şehit Furkan, Mehmet Emin Ay’ın gençlere beyaz bir dilekçe olan “şu benim divane gönlüm” ilahisini bıkmadan usanmadan defalarca kez dinliyordu. Kendini buluyordu belki de o satırlarda. Çok seviyordu sanki her bir mısra Furkan’ın Rahman’a olan özlemini, hasretini anlatıyordu. Güzel bir gidiş istiyordu. Gönül penceresini aralayan rüzgara hoş geldin demek istiyordu. Atlasta libasta gözü yoktu. Arzuladığı bir yudum şahadet şerbetiydi. Ahlıyordu, içi yanıyordu Furkan’ımızın; vuslatını bekliyordu halini yalnızca Rahman’a arz ettiği vuslatı…

Yolumuz Kayseri
Erciyes’in zirvesinden selamlar yükseliyor burada. “Beş kurşunla şehit olan gencin şehridir burası” nidaları kuşatıyor dağları taşları. İlkin arkadaşlarına soruyoruz Furkan’ı: “Namaz onun için feraha erdiği tek kapı idi, zalimin zulmünden gece uykuları kaçan bir mü’mindi. Sabah namazları ile gününü açan, yatsı namazları ile gününü nihayetlendiren, cami yolunu ev bilen, bizleri de vakit namazlarında cemaatle kılmaya teşvik eden bir arkadaştı.” diyordu aziz dostları.

Ziyaretçisi eksiksiz bir kabri şerif burası
Genç şehidimizin kabri şerifi hiç boş kalmıyor. Gelen, çiçekler ekip bakımını yapıyor. Onu hiç yalnız bırakmayan kuşlar için su kaplarını dolduruyorlar. Her şeyden ziyade gelenler dolu gelip gidiyor. Azık torbasını şehidimizin yanı başında Fatihalarla, Yasinlerle dolduruyor. Kabir hesabına, vicdan hesabına tutuyor kendisini. Hayatına bakıyor, silkeleniyor… Gelenler arasında kadim yolcu ağabeylerinden Bülent Yıldırım’a, Ümit Sönmez ağabeyimize rastlıyoruz. Göz pınarları durmaksızın, titreyen sesiyle “Genç şehit” diyor. Devamını söyleyemiyorlar. Selam verip dualar ediliyor. Belki de Furkan’la yaşadıkları her bir saatleri hatırlıyorlar. Doktor olma arzusunu, gemide yolcu arkadaşlarına su ikramlarını, hizmet aşkını, vuruluş anını, şahadetini…

Ahh o defter! Yazılanlar, o kalem ve o şahadet…
Şehit Furkan’ımızın bir defteri vardı. Gemide olan biten bütün güzel hadiseleri kaleme aldığı, sayfa sayfa anılar… Şehit Furkan’ımızın kıymettar babası Ahmet ağabeyimiz “Furkan hep son noktayı koyardı bugün de koydu son noktayı” diyordu. Şehidimizin son kelamları, son noktası da geride kalan bütün insanlığa ibretlik, öğüt dolusu sözlerdi. Titreyen kalemiyle beyaz sayfalara: “Şehadet şerbetine son saatler” diyordu. Geçmek bilmeyen saatlerin dakikaların tek şahidi ise Allah’tı. Özlemi bambaşka olan Yar, tek şahidiydi. Şimdi o defteri okuyanlar vardı. Yakın gözlüklerini takıp, şehit ailesini ziyarete gelen Başbakanımız, gözyaşlarıyla sayfaları okuyordu. Mavi Marmara günlerinde elinden düşürmediği bir kalem, kağıt ile ömrünü özetleyen Furkan’ın defterine şahitlik edenler oluyordu. Hamza yürekli bir şehidin ailesi hiç yalnız bırakılmazken, Başbakanımız da bu evi taziye ziyaretinde bulunanlardan oluyordu. Üzülmeyin demeye mecali olmayan Başbakanımız, Ahmet ağabeyimizin dimdik şehit babası duruşu ile moral buluyordu.

Hatice Tüfekci
http://www.dunyabizim.com/index.php?aType=haber&ArticleID=6564





    Puanlama sonucu puan (2,7)
    1     2     3     4     5    

Toplam (634) oy kullanilmis.
Oy kullandiginiz icin tesekkur ederim.

Yazar: Hatice TÜFEKÇİ
Tarih: 6.01.2012 04:17:06
Okunma : 5420

Toplam (5) yorum yapilmis.
 
 isim      mail (gizli kalacaktır)

Beni Hatırla
k9GaVlLpDRM  25.01.2015 18:23:04
Hey there, I think your site might be having browesr compatibility issues.When I look at your blog in Safari, it looks fine but when opening in Internet Explorer, it has some overlapping.I just wanted to give you a quick heads up! Other then that, terrific blog!
gpG91R7EJ  26.01.2015 10:52:24
<a href="http/qmwyuuje.com">Tha'ts</a> the best answer of all time! JMHO
0z4PUlgwvq  27.01.2015 06:22:01
You mean I don't have to pay for expert advice like this anyemro?! http/uiumpgq.com [url=http/uttggr.com]uttggr[/url] [link=http/ueyxgqdy.com]ueyxgqdy[/link]
pYgFbUg1E  27.01.2015 13:49:33
Witty: That accomplished <a href="http/ckzousb.com">evnyithreg</a> for Iran, NOTHING for Iran’s neighbors. It still left them in the position of actively enriching uranium, still prospectively for nuclear weapons. Hm. Grammatically, does it mean that the hapless neighbors of Iran are still left in the position of actively enriching uranium?Assuming that them is actually Iran, who are those neighbors for whom that accomplished nothing ? Turkey? Turkey is in a better position to judge what accomplishes something for them, what does not. Armenia? Azerbaijan? Turkmenia? Afghanistan? Pakistan? Ir(yasak kelime)? Did a single country on that list made any complaints about Iran's uranium enrichment? Does any country on that list any reason to worry?The unvarnished truth is that both Iranian uranium enrichment program Western vehement opposition to that program are a theater of absurdities. The absurdity on Iranian side is that they devote considerable effort to a useless program of securing fuel for power plants that they will not have as long as they persist in that program. The chief value is that (a) they actually have a right to do so under international treaties (b) they enormously rather impotently irritate USA Israel, thus providing useful exhibit to the Iranian population how their valiant government is humiliating imperialists zionists.The absurdity on American/Israeli/European side is that we could not care less, in truth, if Iran has this program or not. As a little test, what are we ready to give up to convince Iran to give up their program? Are we even ready to give up all the sanctions that were imposed on Iran long time before it started uranium enrichment? Basically, ever since the revolution in Iran, the regime there is classified as enemy, political allies as terrorist. Basically, as long as this crisis lasts, Iranian leaders can show their supporters how steadfast they are, our leaders have plenty of useful activities to occupy them, conferences, resolutions what not, some actual gain: EU joining the sanctions that we want in force in ANY CASE (because they are the meanies who occupied our embassy etc.)As far as I can tell, the only resolution that would satisfy USA entail a thorough humiliation of Iran, namely, surrendering in exchange for certain, but not all, sanctions being dropped. Iran is perfectly satisfied with the way we are humiliated. Nobody cares more about saving face except for Middle Eastern politicians for USA Israel, where basically nothing else matters.
G5xFr76qmXTv  29.01.2015 10:40:09
There was an enormous fainlig, an enormous lie, posed with the Brazil/Turkey/Iran negotiation.That is that what is implied by the negotiation is that Iran will turn over ALL of its enriched uranium stocks to international enrichment facilities, suitable ONLY for civilian reactors.But, the terms of the agreement was that Iran would turn over only half of its uranium stock-piles, leaving 1/2 in its own custody.That accomplished everything for Iran, NOTHING for Iran's neighbors. It still left them in the position of actively enriching uranium, still prospectively for nuclear weapons.A gr deception. Who knows the future. Iran has a non-reconciliation policy with Israel. It sees the sea of green (in the wikipedia map of the religions of the world) with the blue dot, insists that it be only a sea of green. No isls allowed.Progressives urge work for diversity, not for unanimity.There is a fundamental conflict, literally fundamental, between the pan-Islamic aspirations of Iran apparently Turkey, progressive democracy.There is a fundamental conflict between a halachic Zionist vision (growing as Akiva Eldar wrote about this morning in Haaretz) progressive democracy.But, there is far far less conflict between a liberal Zionist vision progressive democracy, than there is with the pan-Islamic movement that sees Israel existing as a microbe, from whatever sequence of bias combined with actual experience. http/uevkdlq.com [url=http/ymzgvonl.com]ymzgvonl[/url] [link=http/xvmhnxyiur.com]xvmhnxyiur[/link]

© 2011 Copyright Hatice Tüfekçi